Uzmanlara danışan ailelerin
paylaştıkları problemlerin önemli bir kısmı çocukların okul
yaşantıları ile ilgilidir. Okulla ilgili yaşanan akademik, sosyal
veya duygusal sorunların kendilerini çaresiz bıraktığından,
çocuğun motivasyonunun düşüklüğünden ve akademik anlamda
ondan beklenen sonuçları alamadıklarından yakınırlar. “Ne
yaparsam yapayım okulu sevdiremiyorum!”, “Kaç okul değiştirdik
hala aynı sorunlar devam ediyor!”, “ Ders çalışmıyor,
ödevlerini doğru düzgün yapmıyor, sorumluluklarını bilmiyor!”,
“Notları düşük, öğretmenlerin şikayetlerini duymaktan
bıktım!” ve benzeri cümlelerle uzmanların kapılarını çalan
ebeveynlerin dertleri ortaktır aslında: Çocuklarının
beklentilerini karşılamaması, diğer öğrencilere kıyasla geride
olması ve gelişim için çaba göstermemesi. Sık sık
karşılaştığımız tabloda akademik, sosyal ve duygusal alanlarda
çocuktan beklenenler özenle planlanmıştır, yapamadıklarının
dikkatle belirlenmiştir ve diğer çocuklarla itina ile kıyaslanıp
eksiklerinin detaylı bir listesi defalarca yapılmıştır. Halbuki
bu tablo konuyu oldukça hatalı bir şekilde işlemektedir çünkü
yapbozun çok önemli bir parçası eksik kalmıştır. Nasıl
ortasındaki büyük parçası kaybolmuş bir yapbozdan tam bir resim
çıkaramazsak, aile tutumlarının etkisini ve önemini yok
saydığımız sürece de çocuklarla herhangi bir yol kat edemeyiz.
Anne-babaların ve öğretmenlerin
doğru yaklaşımları ve tutumları çocuklarda olumlu gelişimin
yolunu açarken hatalı yaklaşımlar o yolu geri dönüşü zor
şekilde tıkar. Dolayısıyla çocuğun okul başarısı ve okul
yaşantısı ile ilgili konuşurken aile ve öğretmenlerin
tutumlarının gücünü göz ardı etmemek gerekir. Ancak bu şekilde
sorunlar doğru tanımlanabilir, etkin çözüm yolları bulunabilir
ve hedefe doğru başarıyla ilerlenebilir.
Her şeyi bizden bekliyor, hiçbir işini kendi halletmiyor
Ailelerin yaptığı hataların
başında, çocuğun her adımını takip etmekle ve çabalamasına
fırsat tanımadan onun işlerini onun için yapmakla ona yardımcı
olduklarını düşünmek gelir. Çocuğu her an takip eden bu
ebeveynler ona en ufak bir yaşam alanı bırakmaz, tüm alanı
kaplar ve çocuğu nefessiz bırakırlar. Okul öncesi dönemde uzun
yıllar boyunca her adımı takip edilen, her yapması gereken ona
kalem kalem hatırlatılan, hata yapmasına ve sorunlara çözüm
aramasına fırsat tanınmayan çocuk; ilkokul çağına geldiğinde
en basit işini bile kendi halledemeyen, otonomi kazanamamış, kendi
kendine yetemeyen bir birey haline gelir. Okul öncesi çağlarda
yaptıkları bu hataları farkında olmayan ebeveynler de
çocuklarının kendi işini kendi halledememesinden, yardımsız en
basit ödevi bile yapamamasından, sorumluluklarını takip
edememesinden şikayet ederler. Onlara göre yaş büyüdükçe
çocuklar otomatik olarak otonomi kazanmalıdırlar. Oysa ki bu,
yapbozun en büyük parçasının eksikliğini ve önemini fark
etmeden resim tamamlanmıyor diye endişelenmeye benzer. Aileler okul
öncesi dönemlerde ve ilkokul çağları boyunca hiç sorumluluk
vermeden, hata yapmalarına ve sorunlara çözüm aramalarına fırsat
tanımadan büyüttükleri çocuklardan sorumluluk bilinci yüksek ve
kendi kendine yetebilen gençlere dönüşmelerini beklememelidir.
“Oraya çıkma düşersin demiştim, dinlemedin bak düştün
işte”, “Aman dur sen şimdi yemek alacağım derken ortalığı
batırırsın, bırak ben koyarım”, “Sen sahip çıkamazsın
oyuncağına ver benim çantama koyalım” uyarıları arasında
büyüyen çocuk cesurca etrafını keşfeden, kendi işini kendi
halleden, eşyalarına sahip çıkan bir gence dönüşmediğinde
buna şaşırmamak gerekir.
Sorumluluk verilmeden, her an takip
edildiğini hissederek büyüyen çocuğun kendine güveni olması
gerektiği gibi gelişmeyecektir ve kendine inancı sağlam
olmayacaktır. Ebeveynini her an ensesinde hissetmeye alışmış
olan ve hiçbir işi kendi başına denemesine izin verilmeyen çocuk
“Ben zaten bunların hiçbirini yapamayacak durumdayım,
beceriksizim” şeklinde düşünecek ve her işinin onun yerine
yapılmasına alışacaktır. Çocuklukta yapılan müdahalelere
kıyasla, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde yıllar içinde
kemikleşmiş olumsuz düşünceleri ve olumsuz benlik algısını
kırmak çok daha zordur.
Bize hiçbir derdini anlatmıyor
Çocuklar da yetişkinler gibi
paylaşıma ihtiyaç duyarlar fakat bunu yetişkinler kadar açıkça
dile getiremeyebilirler. Birçok ebeveyn çocukların düşük
notları, okuldaki arkadaş kavgaları, motivasyon düşüklüğü ve
bunun gibi problemlerle uğraşırken kısa vadeli çözümler bulur
ve çocuklarının tüm bu yaşananlarla ilgili ne düşündüğünü
ve nasıl hissettiğini sormaz/merak etmez. Örneğin okulda
arkadaşlarıyla sürekli kavga eden çocuğa “Bu hafta hiç kavga
etmezsen sana haftasonu o istediğin oyunu alacağım” demek veya
okula gitmek istemeyen çocuğu “Bir daha bu lafı duymayacağım,
ne demekmiş okula gitmek istememek” diye azarlamak uzun vadeli bir
yarar sağlamayacaktır. Okulla ilgili problemler yaşayan çocuğu
sürekli uyarmak, tenkit etmek veya azarlamak yerine onun da
duygularını ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat
verilmelidir. Evde ebeveynleriyle paylaşım fırsatı olmayan
çocuklar okulda yaşadıkları problemleri söze dökmekte
zorlanabilir ve ebeveynler çocuklarının yaşadıkları sorunları
ancak çok büyüyünce ve içinden çıkılması zor bil hal alınca
öğrenebilir. “Her şey çok iyi gidiyor sanıyorduk, veli
toplantısına gidip öğretmenlerinin şikayetlerini duyunca çok
şaşırdık” şeklinde ifadeler kullanan ebeveynler evde
çocuklarıyla daha çok paylaşımda bulunmaya özen göstererek
çocuklarının ev dışındaki hayatlarının nasıl gittiği
konusunda da bilgi sahibi olmalıdırlar. Bunun için akşam
yemeklerinde tüm aile bireylerinin bir araya gelmesine özen
göstermek ve masa başında yaşı kaç olursa olsun her aile
bireyine gününün nasıl geçtiğini anlatma fırsatı tanımak
yararlı olacaktır. Bu konuda zorlanan çocuklara diğer aile
bireyleri örnek olarak zamanla onların da paylaşımda bulunması
sağlanabilir. Örneğin paylaşımda bulunmakta zorlanan çocuğun
annesi akşam yemek masasında gün içinde arkadaşıyla yaşadığı
bir problemi (çocuklara anlatılması uygun bir konu seçmeye özen
göstererek) anlatarak bu problemin onu nasıl hissettirdiğini,
sonrasında nasıl bir çözüm önerisi bulduklarını ve konuyu
hallettiklerini paylaşabilir. Bir başka örnekte ailesiyle pek
fazla konuşmadığı düşünülen çocuğun babası yine konuyu
özenle seçerek iş hayatında onu zorlayan bir yorumu, bu yorum
karşısında nasıl hissettiğini ve sonrasında problemini çözmek
için neler yaptığını çocuğun anlayabileceği bir dille
anlatabilir.
Sabahları okula gitmek istemiyor,
akşamları da bir türlü ödev başına oturtamıyoruz
İşe giden yetişkinler nasıl bazı
sabahlar daha dinç bazı sabahlar ise daha bitkin kalkıyorsa
çocukların da bazı günlerde enerjisi daha düşük olabilir. Her
çocuktan her sabah büyük bir keyifle erkenden uyanıp okula koşmak
için can atmasını beklememek gerekir. Ebeveynlerin fazla beklenti
içinde olması da karşılarındaki tabloyu olduğundan daha olumsuz
görmelerine sebep olabilir.
Çocukların da yetişkinler gibi sabah
uyanmak, okula gitmek, ödev yapmak gibi sorumluluklarını yerine
getirmeleri için motivasyona ihtiyaçları vardır. Bazı çocukların
diğerlerine göre daha çok desteğe ve motive edilmeye ihtiyacı
olabilir. Çocukları motive etmek konusunda en büyük görev evde
ebeveynlere okulda ise öğretmenlere düşmektedir.
Çocukların sabah dinç kalkmaları
için gece geç yatmamaları ve uykularını almaları gerekir
dolayısıyla eğer çocuğunuz sabahları bitkin uyanıyorsa uyku
problemleri yaşıyor olabileceğini unutmamalısınız. Eğer erken
yatmasına ve bütün gece deliksiz uyuyor olmasına rağmen
çocuğunuzu sabahları yataktan kaldırıp okula göndermek için
küçük çaplı bir savaş vermeniz gerekiyorsa o noktada çocuğun
okul yaşantısıyla veya evden ayrılmakla ilgili bir problemi
olabilir. Her sabah verilen savaşı normal ve sıradan kabul etmek
yerine çocuğunuzla konuşmayı, problemini anlamaya çalışmayı
denemeniz daha yararlı olacaktır. Bu noktada bir uzmana danışabilir
ve çocuğunuzu anlamak ve sorunu çözmek için yardım
alablirsiniz.
Çocukları okul ve öğrenme ile
ilgili motive etmek
- Okulda problem yaşayan çocuğa “Nasıl oluyor da her sınavda aynı hataları yapıyorsun, inanamıyorum”,“Ben senin yaşındayken okulu çok severdim, sen neden böyle yapıyorsun anlamıyorum”, “Senin yaşındakiler bu çözemediğin soruları çok rahat yapıyor” şeklinde serzenişte bulunmak çoğu çocuğu motive etmeyecek aksine olumsuz etkileyecektir.Evde çocuğunuzu okul ve öğrenme ile ilgili motive etmek için suçlayıcı ve tenkit edici değil destekleyici ve anlayışlı olmalısınız. Suçladığınız, sürekli yaşıtlarıyla kıyasladığınız ve hatalarını sık sık yüzüne vurduğunuz çocuğunuz kendine inancını yitirecek ve çabalamayı bırakacaktır. Aksine, motivasyona ihtiyacı olan çocuğa onun arkasında olduğunuzu, ona inandığınızı ve başarabileceğini hissettirmelisiniz. Böylece onun da başarabileceğine olan inancını güçlendirir ve ona yapabileceğini hissettirirsiniz.
- Çocuğunuza 'akıllılar' ve 'yeterince akıllı olmayanlar' ile ilgili hikayeler, espriler veya örnekler vermemeli tam tersine zihnindeki ayrımı 'çabalayanlar' ve 'yeterince çabalamayanlar' şeklinde oluşturmasını sağlamalısınız. Böylece ona yeterince çabalanırsa başarılacağı, hedeflerine ulaşamayanların ise yeterince çabalamadıkları için tökezliyor oldukları mesajını vermiş olursunuz.
- Çocuğunuz birbirlerinden bağımsız veya birbirleriyle alakalı birden çok sorun yaşıyor olabilir. Örneğin okuldaki sosyal ilişkileri onu doyurmuyor, öğretmenleriyle problemler yaşıyor ve aynı zamanda da akademik anlamda sık sık tökezliyor olabilir. Bu noktada sorun yumağını tek bir seferde ele almak ve tüm problemleri hızla çözmek mümkün olmayabilir. Çocuğunuzun problemlerini farketmesini ve onları tek tek ele almasını sağlayın. Tüm problemleri bir arada çözmeye çalışmak ve aceleci davranmak yerinde saymaya sebep olarak çocuğunuzun hevesini kırabilir.
- Çocuğunuzun ödevleri ve diğer sorumlulukları ile ilgili küçük hatırlatmalar yapabilir ve onu zamanla kendi kendine de sorumluluklarını takip eden bir birey olmaya teşvik edebilirsiniz. Çocuğunuzu sorumlulukları konusunda desteklerken “Ödevlerini düzgün yapmazsan o söz verdiğim şeyi almam”, “Yine mi ödevini unuttun, senden adam olmaz” şeklinde tehditkar ve heves kırıcı sözlerden ve yorumlardan kaçının. Bunun yerine ona sorumluluk almanın önemini anlatabilir, bu konuda onunla sakin bir şekilde sohbet edebilirsiniz.
- Çocuğunuzun öğrenmenin ve okula gitmenin önemini anlamasını sağlayın. Ezbere ve zorlamaya dayalı öğrenmedense anlamaya ve keşfetmeye yönelik öğrenmeyi destekleyin ki çocuğunuz da amacını bu yönde belirlesin ve öğrendikleri kalıcı olsun.
- Çocuğunuza ders çalışması ve ödev yapması için uygun ortamı sunmalısınız. Sessiz, rahat ve çalışmaya elverişli bir ortamı olmayan çocuğu ders konusunda motive etmek zor olacaktır. Televizyonun açık olduğu, etrafta sohbet edilen ortamlar çocukların rahatça çalışmasına engel olacaktır. Aynı şekilde ortamın ısısı, ışığı ve düzeni de çocuğun konforlu olacağı, odaklanabileceği ve dikkatinin dağılmayacağı şekilde ayarlanmalıdır. Siz uygun ortamı sunmadığınız sürece çocuğunuzdan çalışmasını, öğremesini ve başarılı olmasını beklemek hatalı olacaktır. Çocuğunuz ödev yaparken siz de yakınlarında kitap okuyarak veya çalışarak ona destek ve örnek olabilirsiniz. Akşamları tüm aile bireylerinin katılacağı bir çalışma/ödev saati belirlemek ve ebeveynler kitap okurken çocukların da ödevlerini yapması iyi bir fikir olabilir.
- Çocuğunuz okul ile ilgili problemler yaşadığında kendi çocukluğunuzdan destekleyici ve model oluşturabilecekler örnekler seçerek siz çocukken başınıza gelen benzer sorunlar karşısında neler yaşadığınızı, sonrasında sorunları çözmeye nasıl çabaladığınızı anlatmak çocuğunuzun benzer problemleri yaşayan tek çocuk olmadığını farketmesini sağlayabilir. Böylece sizi bu konuda model alarak benzer çözümler üretmeye çalışabilir. Bu tür örnekler verirken yargılayıcı, böbürlenen veya sert bir üslup benimsememeye ve örneklerinizi dikkatle seçmeye özen göstermelisiniz.
- Çocuğunuzun okul motivasyonunu arttırmaya çalışırken unutmamalısınız ki her çocuk farklı ve biriciktir ve her çocuğun başarılı olduğu ve zorlandığı alanlar vardır. Çocuğunuzdan her alanda başarılı olmasını, her dersi çok sevmesini, notlarının hepsinin çok yüksek olmasını beklemek ona haksızlık olacaktır. Ailelerin aşırı beklenti içinde olmaları da çocukların küçük omuzlarına taşıyabileceklerinden çok daha fazla yük yükleyerek onları zorlayacaktır. Her çocuk bazı günler okula çok da istemeden gidecek, bazı dersleri diğerlerine oranla daha az sevecek, bazı konularda zorlanacak, bazı sınavlardan düşük not alacaktır. Önemli olan çocuğunuzun zorlandığı alanları farkında olmak, onu bu konuda desteklemek, onun başarabileceğine inanmasını ve kendine güvenmesini sağlamaktır.
Anne Bebek dergisinin Mart2013 sayısında yayınlanmıştır.